11 Nisan 2010

Banyo yaptığımda, içimdeki tüm kötülükleri, iğrençlikleri, acıyı, utancı, korkuyu atmak istedim. Sanki mürekkebe bulanmışım gibi, üstümden bir sürü siyah su aktı. Koyu yeşile benziyordu. O kara suyun gidişini izledim..

Hayatımızdaki sınavların bazılarını gözümüzde çok büyütüyoruz galiba. En azından ben, bu sınav olmazsa,başaramazsam hayatımın sonu gelecekmiş gibi hissediyorum. Tüm pislikler gitse bile bu korku kaldı içimde. Sökemedim. Çünkü hep işsiz güçsüz insanların ailesiyle birlikte yaşarken o baskıda ne yaptıklarını düşünüyorum. Sadece bu da değil, kredi borçları olanlar, aç yaşayanlar, ev sıkıntısı çekenler, nasıl yaşıyor diye düşünüyorum. Sorsam kimseye, bir kaç şey söyler ve "yaşıyorlar işte" diye geçiştirirler. Peki siz nasıl yaşıyorsunuz bunca sıkıntının içinde? Yaşıyorsunuz değil mi? Aşk acısı çekmek sanki daha kolay bunların yanında?

Kendimi "fazla"ymış gibi hissediyorum. Ailesiyle yaşayan özellikle erkek arkadaşlarımız, bunu çok daha fazla hissediyordur."Koskoca adam oldum, hala baba parası yiyorum" çok zor bir laf. Can yakıcı sanki.

Yaşamdan git gide yoruluyorum. Bazen takılıp düşüyorsunuz ya, ben hayat çizelgesinde bunu sık sık yapıyorum. Güçlendirirmiş... Yalan! Sizi sadece daha fazla acı için hazırlar. Hatta hazırlamaz bile... Siz o anı görseniz bile kendinizi o tip bir acıya hazırlayamazsınız. Bu korku gibi akıp gitmeyecektir suyla. Ancak her acının da bir güzelliği vardır öyle değil mi? Eğer olmasaydı, şuan nasıl yaşayabilirdik?

6 Nisan 2010

"Her dakikası muazzam neticeler verecek insan hayatı, baştan aşağıya ciddiye alınmalıdır. Boş ve manasız bir işle geçirdiğin şu an, belki senin ebedi hayatı kazanmana bir fırsat olacaktır. Hayatın kıymeti ve özü ile onu kullandığın şekli ölç, karşılaştır ve sonra düşün ki, bir saat daha yaşayıp yaşamayacağını bilmiyosun."

Gariptir, bu yazıyı "Aile Ansiklopedisi" adı altında, tamamiyle dinsel beyin yıkama işlevi gören bir kitapta gördüm. Açıkçası çok etkilendim. Paylaşayım dedim. Basit ve manasız gelebilir belki, ama kim bilir, kenardan bu blogu izleyen birisi için, büyük bir anlamı olacak.

Bu kadar.

3 Nisan 2010

Sanırım en iyisi vazgeçmek. Boşa kürek çekiyorum. Nefret ediyorum bundan. Ama bekleyeceğim. あなたは私のしているので ..

Hani inanırsam olurdu? Hani isteseydim gerçekleşirdi? Yine de yılmayacağım. Seni görmeden, bir kez olsun sana bakmadan bunu bırakmayacağım.

Belki de kötüyüm, evet. Belki de bencilim. Ama şunu biliyorum ki, inadımdan vazgeçmeyeceğim. O kadar büyüttüğüm seni, başı boş bırakmayacağım.

Herşeye rağmen, seni merak ediyorum. Seni seviyorum değil, seni arzulamıyorum bile. Sana değer vermiyorum. Seni, merak ediyorum. Seni gördüğüm zaman, işte hayatıma o zaman yön vereceğim. Ya seni deliler gibi isteyeceğim, yada siktir olup gideceksin diğer herkes gibi.

Peki tamam, herşeye eyvallah. Neden seni bıraktığım zaman, benim peşimden geliyorsun? Neden sende beni merak ediyorsun? Neden yalanlarına kanıyosun? Daha dün acımadı mı yüreğin? Daha dün dert yakınmadın mı çürümüş, paslanmışlardan?